AVRUPA HİMAYESİ
Rusya, Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra (1774) Osmanlı İmparatorluğu’nun Hıristiyan tebasının “koruyucusu” rolüne soyunmuştu.Özellikle Ortodokslar konusunda Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışıyor, İstanbul Hükümeti’ne sürekli baskı yapıyordu.Rusya’nın bu politikası yüzünden 1853’te Osmanlı Devleti ile Rusya arasında Kırım Savaşı patlak verdi.İngiltere ve Fransa da bu savaşta Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldılar.Kırım Savaşı sonunda , Şubat 1856’da Islahat Fermanı yayınlandı ve Padişah tebası arasında hiçbir din ve ırk ayrımı yapmayacağını ilan etti.
Bu madde Rusya’nın Hıristiyan azınlıklar adına Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmasını önlemek amacıyla Paris Antlaşması’na konmuştu.Hesapça, Rusya artık Osmanlı’nı içişlerine karışmayacaktı.Osmanlı devlet adamlarının beklentisi buydu.
Ama evdeki hesap çarşıya uymadı.Paris Antlaşması’nı imzalayan Avrupa devletleri, özellikle İngiltere tam bir ikiyüzlülükle bu antlaşmayı tam tersine yorumladılar.O güne kadar yalnız Rusya, Osmanlı Hıristiyanlarının koruyuculuğunu üstleniyordu, ondan sonra ise antlaşmayı imzalayan altı Avrupa Devleti bu koruyuculuğu ortaklaşa üstlenmeye başladılar.İngiltere Dışişleri Bakanı Lord J.Russel bu konuda şunları yazıyordu:
“Paris Antlaşması hükümleri, Osmanlı Hıristiyanları üzerindeki Rusya’nın tekelci koruyuculuğunu , daha geniş kapsamlı bir yükümlülüğe dönüştürmüştür.Paris Antlaşması Bab-ı Ali’nin Hıristiyan teba üzerinde bir tek devletin koruyuculuğu yerine beş devletin ortak koruyuculuğunu geliştirmeyi öngörmüştür.”Kısacası İngiliz Bakanı, “80 yıldır yalnız Rusya Osmanlı Hıristiyanlarının koruyucusu rolündeydi, şimdi biz de aynı role soyunuyoruz” diyordu.
Islahat Fermanı döneminde, Müslüman ve Hıristiyan Osmanlı tebası arasındaki denge Hıristiyanlar lehine döndü.Ermeniler, Islahat Fermanından ve yabancı himayesinden faydalanmayı bildiler.
İngiltere’nin Trabzon Konsolosu Palgrave, 1896 yılında Londra’ya şunları rapor ediyor:
“Bu günkü durumda (1868’de), muvazzaf olsun, ihtiyat olsun, bütün askerlik yükü yalnız ve ancak Müslüman halkın omuzlarındadır.Gerçi Hıristiyanlar hazineye küçük ve önemsiz bir askerlik bedeli ödemektedirler.Ama bu onların askere gitmemekle elde ettikleri avantajlara oranla bir hiçtir.Askerli bedeli adamakıllı yüklü olsa bile , yine de Müslüman tebanın zavallı omuzlarındaki yükün altında düştüğü yoksulluğu hiçbir zaman dengeleyemez”
Konsolos Palgrave şöyle devam ediyor:
“Müslüman halk, sorumsuz merkezi İstanbul Hükümeti’nde kesinkes temsil edilmiyor.Padişahın Müslüman tebasının başkentte derdini anlatabileceği hiç kimse yoktur.Buna karşılık Hıristiyanlar, İmparatorluğun her tarafına yayılmış bütün yabancı konsolosluklara, kimi de İstanbul’daki elçiliklere başvurup haklarını arayabiliyorlar.Hıristiyanların dertleri can kulağıyla dinleniyor.Üstelik hiçbir şikayetleri olmadığı zaman da onlar adına hayali şikayetler uyduruluyor.
Osmanlı Hıristiyanları, genellikle Türkler’den daha iyi durumdaydılar.Bir değil altı Avrupa Devleti’nin ve Amerika’nın koruyucu kanadı altındaydılar.Tanzimat’tan beri Müslümanlar beş yıl mecburi askerlik yapıyorlardı ve savaş zamanında bu süre daha da uzuyordu.Hıristiyan teba ise askerlik yapmıyor, para yapıyordu.
“Osmanlı Devleti, kendi ağır yükünün tümünü yalnız Müslüman’ın omzuna yüklemişti.Tek omuza yüklenmektir bu.Yük Müslüman ve Hıristiyan tebanın omuzlarına eşitçe bölüştürülmezse bu İmparatorluk sittin sene belin doğrultamaz”
Osmanlı Ermenisi, köyde ağa, kasabada eşraf, şehirde zengin işadamı olmuştu.Başkentte Paşa olmuştu.artık.
Erzurum’daki İngiliz Konsolosu Taylor, 19 Mart 1869 tarihli raporunda şunları yazıyor.
“Bu yörenin her köşesinde Ermeniler, Türk hükümetinden acı acı yakınıyorlar.Aynı zamanda hiç sakınmadan Rusya’yı övüp göklere çıkarıyorlar.Ermeniler’in bu tutumu kiliselerinin düşmanlık öğretilerinden ileri geliyor.Erzurum’daki varlıklı Ermeniler, Türk tebası oldukları halde Rus pasaportu almışlardı.Gizli gizli yürütülen Rus pasaport ticareti bu yörede pek yaygındır”
boşuna dememiş atalarımız:”Hacı sandığımızın haçı koltuğundan çıktı”.Padişahın “Sadık tebası” sanılan Osmanlı Ermenileri meğer cebinde Rus pasaportu taşıyormuş.El altından yürütülen Rus pasaportu ticareti Doğu Anadolu’da almış yürümüş.Dışı Osmanlı, içi Rus bir yılığın insan türemiş ve bu “Ruslar” her kasabamıza sızmış.