|
ERMENİ AYRILIKÇILIĞININ
ÖRGÜTLENMESİ:KOMİTELER VE MÜCADELE YÖNTEMLERİ
Müstakil bir Ermenistan kurulabilmesine yönelik gelişmelerden
birinci safhası tamamlanmış, Osmanlı Ermeni cemaatinde milliyetçi
hisler filizlendirilmişti.Şimdi sıra amaçların gerçekleştirilmesine
gelmişti.Bu nedenle hepsinin amacı Ermenistan bağımsızlığı olmak
üzere ilkin Türkiye’de , daha sonra ise yurt dışında çeşitli
cemiyetler kurulmaya başladı.Önceleri esas niyetlerini saklayarak
hayır dernekleri görünümü veren bu cemiyetlerin en önemlileri
Hınçak ve Ermeni İhtilal Cemiyetleri Birliği’dir(Taşnaksutyun).Hınçak
Komitesi , Kafkasyalı Ermeniler’den Avadis Nazarbek ile sonradan
kendisiyle evlendiği Maro adındaki kadın ve arkadaşları Kafkasyalı
öğrenciler tarafından 1871’de İsviçre’de Marksist prensipler doğrultusunda
kurulmuştur.Bu örgütün başında ve üyeleri arasında bir çok Rus
Ermenisi bulunuyordu.Komite merkezi sonradan Londra’ya aktarılmıştır.Gayesinin
“Türkiye Ermenistanı’nı kurtarmak” olduğunu ifade eden Hınçak
Komitesi siyasi programının 4.kısmı bunun için hangi yöntemler
başvurulacağını bize açıklamaktadır:
“Yakın amaca varmanın tek çaresi, ihtilal yani zor şartlar
kullanarak Türkiye Ermenistanı’ndaki şekli alt üst etmek, değiştirmek,
halka genel isyan yoluyla , Türk Hükümetine karşı savaş açtırmaktır.
Bu faaliyetlerin vasıtaları:
1.Propoganda:Basın, kitap söz vasıtasıyla millet arasında,
bütün çevrelerde ve özellikle en başta halkın işçi kısmı içinde
Hınçak ihtilal fikirlerini yaymak, onların arasında ihtilal
teşkilatı kurmak, isyan alayları düzenlemektir.
2.Terör:Türk idarecilerine, hafiyelere, gammazlar, hainlere,
ihanet edenlere karşı ceza olarak tedhiş (terör) uygulamak.Terör
ihtilal örgütünün savunması için bir vasıta ve silah olmalıdır.
3.Akıncı alayları teşkilatı:Hükümet askerlerine karşı koymak
için daima hazır savaşçı bir kuvvettir.Genel isyan sıralarında
bu alaylar öncü alayları görevini yapabilirler.
4.Genel ihtilal teşkilatı; hepsi birbirleriyle tam bir
birlik teşkil edecek surette bağlı olan, düzenli bir bütünlük
gösteren , genel ve ortak bir yönde yürüyen ve aynı taktiği
takip eden ve bir merkezi heyet tarafından sevk ve idare
edilen çok sayıda düzenli gruplardan oluşmuştur.Türkiye Ermenistanı’nda
teşkilatın bütün bölümlerinin kuvvet ve yetkileri, Hınçak Komitesi’nin
teşkilat ve faaliyetini gösteren özel bir tüzükle tespit edilmiştir.
5.İsyan alayları teşkilatı
6.Herhangi bir devlet tarafından Türkiye’ye karşı savaş
açılması, genel isyan, yakın amacın gerçekleşmesi için en elverişli
zaman sayılmalıdır.”
Taşnaksutyun Komitesi, Balkanlılar’ı taklit eden Ermeni milliyetçilerinin
kurdukları çetelerin 1890’da Kafkasya, Tiflis’te Krisdapor Mikaelyan
ve arkadaşlarının gayretiyle birleşmesinden ortaya çıkmıştır.Rusya’nın
himayesinde bir Ermenistan fikrini güden Hınçaklar’a nazaran Taşnaklarına
asıl amacı –hiç olmazsa kuruluş yıllarında- bağımsızlıktı.Bunu Rus
taraftarı Ermeniler istemiyorlardı.Osmanlı Ermenistanı’na bağımsızlık,
Ruslar’a Akdeniz yolunu kapatmak demek olacaktı.Taşnaksutyun Trabzon,
İstanbul ve Van’da merkezler kurarak ilk defa Türkiye’de örgütlenmeye
başladı.İlk toplantısını 1892 sonbaharında Tiflis’te yapan Taşnaksutyun’un
kabul edilen teşkilat nizamnamesine göre , örgüt faaliyetlerinin
kapsadığı alanlar , bölgeler bakımından doğu ve batı olmak üzere
iki büroya ayrılmıştı.Faaliyetlerini özellikle propaganda üzerinde
yoğunlaştıran Batı bürosu ilkin Paris’te daha sonra Londra, Berlin,
Leipzig, Cenevre, Roma ve Milano’da örgütlenerek gerek Avrupa kamuoyu
ve gerek karar vericileri üzerinde etkili olmaya başladı.Doğu
bürosu ise Osmanlı Devleti’ndeki tedhiş ve isyan hareketlerini
planlamak ve uygulamakla yükümlüydü.Demek ki, amaçları açısından
aradaki farka rağmen Hınçaklar da Taşnaklar gibi hareket yöntemi
olarak terörü benimsemişlerdir.Bunların dışında Ramgavar, Hınçak
İhtilal Komitesi, Silahlılar Cemiyeti (1880), Ermenistan’a Doğru
Cemiyeti, Genç Ermenistan Cemiyeti, İttihat ve Halaskar Cemiyeti
(1872), Karahaç Cemiyeti v.b.leri de Ermeniler tarafından kurulmuştur.
Komitelerin Osmanlılar’la mücadele yöntemi olarak terörü benimsemeleri
tesadüfi bir karar sonucu alınmamıştır.Maddi unsurlardan yoksun
bir milliyetçilik akımının emellerini gerçekleştirebilmek için
en radikal çözümleri yeğlemesi adeta konjektürel bir zorunluluktu.Ermeniler’in
kurtarmayı amaçladıkları Ermenistan’ın Bulgaristan ve Yunanistan
gibi tabii hudutlarla çevrili , birleşik bir halk kütlesiyle
tarif ve sınırlanmış bir vatan olmadığını tekrarlamakta fayda
vardır.Ermeniler, asıl Ermenistan denilen yerlerde genel nüfusun
%87’sini oluşturan Müslüman denizinin içinde küçük adacıklar olarak
yaşıyorlardı.Bırakınız Osmanlı Devleti’ni, tüm dünyada yaşayan
Ermeniler buraya göç ettirildiği halde bile Ermeniler’in Doğu
Anadolu’da nüfus yoğunluğuna sahip olmaları mümkün değildi.İşte
bu kuşkudan hareketle Ermeni Komiteleri tedhişi iki açıdan gerekli
gördüler.İlkin bireysel tedhiş eylemleri ve toplu katliamlar,
Ermenistan’da ikamet eden Müslümanları kaçırtabilecek en etkili
yoldu.Aynı Rumeli’den göçlerde olduğu gibi evlerini, Osmanlı Devleti
can güvenliklerini sağlayamadığı takdirde bırakacaklar; göçe
zorlanmayanlar ise giderek komitacılar tarafından soykırıma tabi
tutulacak ve yöre bir süre sonra tamamıyla Ermeniler’e kalacaktı.İkinci
olarak ise Ermeni komiteciler , davalarını yalnız başlarına kazanamayacaklarını
biliyorlardı.Dış güçlerin müdahalesi ve onayı olmaksızın uluslar
arası siyasal sistemde önemli değişiklikler yapılması mümkün değildi.Komiteler,
dünya siyasetine hakim güçlerin bu konuya eğilmelerinin ancak “tedhiş”
yoluyla sağlanabileceğini düşünüyorlardı.Şöyle ki, Doğu Anadolu’da
isyanlar çıkartılarak, yöre halkı yeterince tahrik edilebilir ve
Müslümanlar “misilleme” saiki ile Ermeniler üzerine yürürlerse
, bölgede iç harp çıkması işten bile değildir.Hıristiyan ve
Müslüman teba arasında çıkan karşılıklı çarpışmaları durdurmaya
çalışan Osmanlı güvenlik güçlerinin aldığı her tedbir , komitelerin
Batı’daki propaganda bürolarınca “katliam” şeklinde kamuoyuna yansıtılacak
ve devletler sözüm ona bu “kan dökümüne”
son vermeğe davet edilecektir.Konuya eğilme gereğini duyan Büyük
Güçler, benzeri hadiselerin ileride tekrar edilmemesi için Osmanlı
Devleti’nden Ermeniler lehine bazı yeni düzenlemeler yapmasını
isteyeceklerdir.Islahat yolunda atılan her adım, Ermeniler’i giderek
muhtariyete yaklaştıracaktır.Kısaca ifade edilecek olursa, Batı
müdahalesi Doğu Anadolu’nun “Ermenileştirilmesi”
için vazgeçilmez bir şart, terör ise o günkü şartlarda bu müdahaleye
yol açacak kapının yegane anahtarıydı.
Osmanlı Devleti’nde Ermeni Sorunu’nun ikinci safhasına yol açan
isyanlardan ilki 1890’da Erzurum’da
patlak verdi. Bunu yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı Gösterisi,
1892-1893’de Kayseri, Yozgat , Çorum
ve Merzifon Olayları, 1894’te Sasun İsyanı,
1895’te Bab-ı Ali Gösterisi ve Zeytun
İsyanı, 1896’da Van İsyanı
ve Osmanlı Bankası’nın İşgali, 1903’te II.Sasun
İsyanı, 1905’te Padişah II.Abdülhamit’e
Suikast Teşebbüsü, 1909’da Adana
İsyanı takip etmiştir.
Osmanlı kaynakları bu ayaklanmalar sırasında Patrikhane’nin komitecilere
yataklık ettiğine değinmektedir.Bilhassa seçilmiş genç Papazları
komitecilerden ayırmanın güçlüğü de belirtilmektedir.Ayaklanmalar
üzerinde İngiliz ve Rus konsoloslarının rolü üzerinde durulmalıdır.Osmanlı
güçleri komitecileri yakaladıklarında konsoloslar Bab-ı Ali’ye
başvurarak, bu Ermeniler’in kendi vatandaşları olduğu için mahkemelerinin
ve müteakip cezalarının –suçlu bulundukları takdirde- konsolosluklarda
yapılmasının kapitülasyonlarca mahfuz yasal hakları olduğunu
ifade etmektedirler.Kayıtla bize bu yargılamanın adaletin tecellisine
yardımcı olmayarak, komitecilerin, konsolosların himayesinde
yurt dışlına kaçırıldığını ve burada hüviyet değiştirerek olay
çıkartmak için yeniden Osmanlı Türkiyesi’ne sokulduğunu göstermektedir.
Ermeni Sorunu’nda üçüncü safha Büyük Güçler’in Bab-ı Ali nezdinde
müdahalesinin sağlanmasıydı.
Mim Kemal ÖKE:Ermeni
Sorunu T.T.K Yayınları
ERMENİLER
SAYFASI
|